(Not: Sevgili annemin 5.10.2020 gecesi Hakka vuslatı, defni ve sonrasında, her türlü yol ve yöntemle yanımızda bulunarak bize destek olan herkese yeniden şükranlarımı sunarım.)
Erdem nedir?
Bütün dini görüşler, beşeri sistemler, bireysel düşünceler sonunda bir konuda birleşirler: Toplumun düzelmesi için ‘erdemli insanlar’ yetişmesi ve bunların çoğalması gerekir. Öyleyse bu konuda iki soru sorulmalıdır: 1. Erdem nedir? 2. Erdemli kişinin özellikleri nelerdir?
Erdem konusu, bilinen ilk andan beri filozofların gündeminde olmuştur. Kindi’ye göre: Erdem, insana ait güzel huylardır. Kindi, erdemi; 1. Nefiste olan erdemler, 2. Nefsin fonksiyonu olarak insanın bedeninde ortaya çıkan davranışlar adıyla ikiye ayırır. Farabi’ye göre erdemler ise; 1. Ahlaki erdemler; 2.Akli olmak üzere iki çeşittir.
En genel anlamda erdem, ahlakın övdüğü niteliklerin genel adı; kişiyi özel ve üstün kılan özelliklerdir, şeklinde tanımlanmıştır. Kişinin kendi varlığı içerisinde ‘erdemli-üstün bir insan’ oluşturma çabası, bilinçli emek gerektiren zorlu bir süreci gerektirir.
Temiz aklın, sağlıklı düşüncenin, iyilerden oluşan erdemli bir toplumun, doğru ve yanlış konusunda aynı ilkeler üzerinde birleştikleri görülür. Biz burada ‘aklın, düşüncenin, erdemli toplumun’ üzerinde birleştikleri erdemli insanların niteliklerini, onların davranış değerleri üzerinden dile getirmeye çalışacağız.
ERDEMLİ İNSANLARIN YARATICIYLA İLİŞKİLERİ: Gönüllü bir ilişkidir, her zaman çok yakın, sıkı ve sağlamdır. Sıkışınca Yaratıcının hatırlandığı zor zaman ilişkisi değildir. Erdemli insan, sıkışınca, sorunlardan bunalıp boğulunca Yaratıcıya yönelen ve seslenen; rahatlayınca, iyi ve mutluyken Yaratıcıyı unutan bir kişi değildir.
ERDEMLİ İNSANLARIN KENDİLERİYLE İLİŞKİSİ: Her durumda kendi sorumluluklarını üstlenirler. Kullanmaları gereken bir iradeleri olduğunu bildiklerinden, kendileriyle veya yaşadıklarıyla ilgili olarak başkalarını suçlamazlar. Olanın veya olmayanın kendileri için hayırlı ve Allah’ın yardımı anlamına gelecek bir tarafı olduğunu bilmenin iç huzuru içindedirler. Bu anlamda da kimseyi suçlamazlar.
ERDEMLİ İNSAN, EĞİTİM VE ÖĞRENME SÜRECİ: Erdemli insan, kişisel eğitim ve terbiyenin, bir ömür devam ettiğini bilir. Onun elinde hayatının her döneminde okumakta, öğrenmekte, üzerinde çalışmakta olduğu bir konu görmek mümkündür. Onların eğitimleri resmi eğitimle bitmiş değildir. Öğrendikçe değişmekten çekinmezler. Ancak onlar ömür boyu sürdürdükleri eğitim ve öğrenme çabalarını da ilkesiz, düzensiz ve kuralsız yapmazlar. Kendilerine bir HEDEF belirler ve o doğrultuda çalışmaya devam ederler.
AİLE VE ÇEVREYLE İLİŞKİLERİ: Erdemli insan, erdemli insanların bulunduğu ailede veya aynı nitelikte yakınların bulunduğu çevrede daha kolay yetişir. Bunlara ek olarak erdemli kişi yetiştirilebilmesi için sosyal çevrenin de iyi olması gerekir. Erdemli insan, aile-yakınlar-toplum adlı üç kaynaktan beslendiğini bildiğinden bunlara gereken önemi verir. Bu nedenle o, yaşadığı topluma karşı saygılı, yapıcı, sorumluluk sahibi bir kişidir. Bu nitelikler, içinde yaşadığı toplumun inancıyla değil, erdemli kişinin kendisiyle ilgilidir. Bu nedenle dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın hayatını belirleyen ilkeler belli olduğundan, eylemlerinde muhataba ve topluma göre bir değişme olmaz.
SORUMLULUKLARINDA ÖNCELİK SIRALAMASI BELLİDİR: Erdemli insan sorumluluk sıralaması doğru yapar. Eğitimde ve terbiyede kesinlikle ‘Ele verir talkını/telkini, kendi yutar salkımı’ durumu yaşamaz. Sorumluluk ve görev sıralamasında işe kendisinden ve yakınlarından başlar. Hiçbir durumda ailesine karşı sorumluluklarını ihmal etmez. Fakat onun tüm sorumluğu da kendisi ve ailesiyle sınırlı değildir. Onun sorumluluklarının en geniş boyutu bile onu kendisine, ailesine ve yakınlarına karşı sorumsuz olmaya yöneltmez.
ERDEMLİ İNSANLARIN EŞLERİYLE İLİŞKİLERİ: Erdemli insan bilir ki herkes için çevresindeki diğer kişiler birer sınanma sorusudur. Bu sınanmanın içeriği, istenildiği gibi olabilir de olmayabilir de. Kişinin eşi gibi aile bireyleri ve diğer yakınlar için de durum böyledir. Beklenen durum şöyledir: ‘Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun varlığının kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.’ (Rum, 30/21) Bu durum böyle olabilir de olmayabilir de. Ancak her durumda onlar, yaşamın bir sınav olduğunu bildiklerinden, eşlerinden başkasıyla uygunsuz yollara yönelebilecek yanlış yakınlaşmalardan ve evlilik dışı birlikteliklerden korunurlar.
AİLE BİREYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER: Bunlar eşler ve çocuklardır. Aile ve evlilikten beklenen sorumluluk, eşlerin ve ailenin birbirini koruyup kollamasıdır: ‘Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.’ (Tahrim, 66/6) Bu koruyup kollamanın hâkimiyet arzusunun tatminini sağlayan adı konulmamış bir köleleştirme olmadığını izaha gerek yoktur. Ailede beklenmeyen durum ise ‘düşmanlık, sürtüşme, dost ve KARDEŞ olamama’. Bu da zor ve süreci tanımlanmış bir sınanma sorusudur: ‘Ey inananlar! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır, onlardan sakının; eğer affeder, hoş görür ve suçlarını örterseniz kuşkusuz ki Allah da suçları çok örten sınırsız bağış sahibidir.// Çünkü mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir sınavdır; büyük ödül Allah’ın katındadır.’ (Teğabun, 64/14,15)
ERDEMLİ İNSANLARIN DİĞER İNSANLARLA İLİŞKİLERİ: Erdemli insan, muhataplarından kendisine yeni kardeşler, dostlar edinmesinin, kendisini dünya ve ahirette yüksek merhalelere getireceğini düşünür. Tek kişilik veya birkaç kişiden oluşan yalnızlıkların erdemli olmanın yollarını kapatacağını bilir. Erdem, ancak başkalarıyla birlikte yaşandığında ortaya çıkar. O, tüm insanların adalet içinde yaşamasını ve gerçek anlamda var olmasını hedefler. Başkalarına, kendisine davranılmasını istediği biçimde davranmayı bir ilke olarak benimsemiştir. Dostun seçilmesi gerektiğini ve bu seçimin de tatlı ve yumuşak sözler yerine eylemlere bakılarak yapılması gerektiğini de çok iyi bilir. Kendisi iyi bir dost ve arkadaştır. Ancak kendileri bir nedenle yanlış dost veya arkadaş seçtiklerinde de kimseyi kırıp dökmeden o kişiden veya ortamdan ayrılırlar.
İNSANLARLA İLİŞKİLERİ: Erdemli insan, toplumu içinde iyiliğin yaygınlaşması, kötülüğün azaltılması için uğraşır. Gücünün yettiği hiçbir durum için ‘Bana ne?’ demez. O, dünyada her insanın iki tür görevi olduğunu bilir: 1. Allah’a karşı görevleri, 2. İnsanlara karşı görevleri. Yine o, görevlerin haklardan önce geldiğini bilir. Yaptıklarına, insanlardan bir karşılık beklemekten utanır. Bu yüzden onların sözleri ve yaşayışları başkalarına tesir eder.
ERDEMLİ İNSAN VE KONUŞMA İLKELERİ: Zorunlu olmadıkça kendisinden söz etmez. Çünkü bilir ki CAHİL KONUŞTUKÇA KENDİNDEN SÖZ EDER. Söz kişinin düzeyini ortaya koyar. İnsanları, konuşmak istemedikleri konularda zorlamaz. Kendileriyle konuşanları dikkatle dinlerler. Konuşulan her konu onlara verilmiş emanet gibi onlarda kalır. Gereksiz yere konuşmazlar. Söz verince tutarlar. Kötü dil kullanmazlar. Sözlerinde asla yalana rastlanmaz. Yaptığı ibadet ve hayır hasenatı anlatmaz, hatırlatmaz, başa kakmaz, bunlarla övünmez hatta bunlardan söz edilmesinden utanarak başkalarının anlatmasını da istemez. Bu yüzden onların infaklarının gizlisi açığından her zaman daha fazladır. Ancak onlar, başkalarının yaptığı iyilikleri anlatmaktan büyük bir mutluluk duyar hatta bunları örnek alınması ve yaygınlaşması için bile isteye yaparlar. Erdemli insanın hayatında SÖZ VE EYLEM dengesinde, eylemden her zaman sözden çoktur.
ERDEMLİ İNSANLARIN ZORLUKLARA BAKIŞ AÇILARI: Erdemli insanın en belirgin özelliği, güçlü oluşudur. Her yenilgi, önce ruhlarda başlar. Erdemli insanınsa tükenmeyen, yorulmayan, bileği bükülmeyen, diz çökmeyen bir ruhsal kuvvetleri vardır. Bu sebeple her ne yaşarsa yaşasın, ayaktadır ve kaldığı yerden devam eder. Çünkü gönül sırtını, tükenmez bir güç kaynağına dayamıştır. Her an bir ‘oluş ve bozuluş’ olduğunu, her durumun her an yaratıldığını bildiğinden, ‘imkânsız’ kelimesi –biiznillah-, onun sözlüğünde yoktur. ‘O her an yaratma halindedir.’(Rahman, 55/29) Bu nedenle en büyük sorunlar karşısında bile bir çıkış yolu olabileceği bilincindedir.
ERDEMLİ İNSAN VE YANLIŞLAR: O, yanlışları olmasından utanmaz ve bunları fark ettiğinde itiraftan çekinmez. Doğruyu öğrendiğinde yanlışlarını, -isterse ömür boyu doğru sanarak savunduğu düşünce ve inançları olsun- değiştirmekten çekinmez. Erdemli insan, kendisiyle yüzleşen, hatalarını kabul eden, bahaneler üretmeyen, yanlışları varsa onları düzeltmek için harekete geçen kişidir. Kusursuz olabileceği gibi bir zannı yoktur. Kendi hatalarını söyleyeni sever, hata yapanı mazur görür, kendisine karşı hata yapılmasını çok korkunç bir durum gibi görmez, insanların bilgisizlikleri olarak algılar.
ERDEMLİ İNSAN, DUYGULAR, İSTEKLER, HEVESLER: Erdemli insan, insanın duygularıyla başka varlıklardan ayrıldığını bilir. Üzülünce veya duygulanınca ağlamaktan utanmaz. Ancak tüm duygu, düşünce ve isteklerin de kendi iyiliğine olmadığını da bilir. Çünkü ona öğretilmiştir: “Kendi istek ve tutkularını ilah edineni gördün mü?” (Furkan, 25/43) diye sorulur ve “Kim nefsinin bencil tutkularından korunursa; işte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Teğabun, 64/16) cevabı verilir. Sonra: ‘Allah’ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile temize çıkamazdı’ (Nur, 24/21) denilerek uyarılır: ‘Kendi nefsinizi temize çıkarmayın; kimin sakındığını en iyi bilen Allah’tır’ (Necm, 53/32) denilerek ilke belirlenir: ‘Kendini kınayan nefse yemin olsun” (Kıyamet, 75/2) buyurulur. Neden? Çünkü başkalarını kınamak kolay olandır. Zor olan insanın kendini kınamasıdır. Kendimizi ne kadar aklasak da gerçeği biliriz ve çoğu mazeretimizi kendimiz de kabul etmeyiz. Bu da bize: ‘Doğrusu, insan kendi nefsine tanıktır. Dökse de ortaya tüm mazeretlerini.” (Kıyamet, 75/14-15) denilerek hatırlatılır.
ERDEMLİ İNSAN, ÇEVRE VE EMANET BİLİNCİ: Erdemli insan, çevresindeki her varlığın, -daha önce yaşayıp gidenler gibi- belli bir süre kendi hizmetinde olduğunu bilir. Bu yüzden emanet bilinci içerisinde, saygılı bir kullanım hakkı olduğunun farkındadır. Varlığı kendine emanet, kendini Yaratıcısına karşı sorumlu görür. Bu sorumluluk gereği adeta gönül gözünü Rabbine dikerek yaşamaya çalışır. Canlı öldürmemek, varlıklara zarar vermemek konusunda titizdir. Allah’a derin bir sevgi ve saygı duyduğundan, onun yarattıklarına karşı sorumluluk ve saygı bilincine sahip ilkeli insandır. Bu konuya, iş hayatında da dikkat eder, yaptığı işin doğaya ve çevreye zarar vermemesine dikkat eder.
ERDEMLİ İNSANIN KENDİNİ DEĞERLENDİRMESİ: O, kendini en iyilerden görmez; bu sebeple bilinçli bir şekilde nefsin heveslerine karşı itiraz bayrağı açmıştır. Mutluluğun, nefsin heveslerinin tatmininde değil, akıl, kalp, gönül, ruh, vicdan gibi kişinin soyut makamlarının doğru ve yeterli şekilde tatmininde olduğunu bilir. Bu nedenle o, ilk özgürlük savaşını kendine karşı vererek bağımlılıklarından kurtulmaya ve gerçek anlamda özgürlüğe kavuşmaya çalışır.
ERDEMLİ İNSAN VE BİREYSEL İLKELERİ: Tartışma konusu yapmayacağı konular vardır. Başkalarını değerlendirmekte kendi ilkeleri vardır. Mücahede yöntemi, bilgi ve düşünceye yöneliktir. İnsanın değişimin ancak düşüncenin değişimiyle mümkün olacağını, eylemlerin düşüncelerin çocukları olduğunu, düşünceler düzelirse insanın kesinlikle düzeleceğini bilir. Yaşadığı durumlar veya inançları gereği zaman zaman yalnız kalabileceğini bilir. Bu durumda kendine söylediği söz şudur: Tek başına kaldığında, tek başına durma, tek başına yürü. Çağdaşlık, taklit, modernite, reddiye arasında sıkışmaz. ‘Geçmişi taklit ve Batıyı taklit’ adlı iki hastalığın, insanlığın bugününü felç ettiğini bilir. Bu iki hastalıkla da gücü yettiği nispette uğraşır. O, kendisinin ve toplumunun ‘şimdi ve burada’ olması gereken reçetelerinin, ‘şimdi ve burada’ olanlar tarafından hazırlanması gerektiğinin de farkındadır. Sorunların tek sebebini gelenek olarak görmediği gibi, çözümü de moderniteye teslim olmak olarak görmez.
ERDEMLİ İNSAN; AŞK, İDEAL VE ADANMIŞLIK: Erdemli insan, adanmamış, aşksız ve idealsiz âlimlerin, abitlerin, ariflerin, aydınların, akademisyenlerin, önderlerin, öncülerin karaya vurmuş toplum gemisine çözüm sunamayacağını bilir. Göz terine, alın ve gönül teri katılmadıkça sonuç alınamayacağını bilir. İnsan ve Müslüman olmanın bir bedeli vardır ve o bilir ki imanı olanın bir amacı olmalıdır. Bu amaca da eyleme yönelik olarak en üst bilgiyle hizmet edilmelidir. Erdemli kişinin uğruna adandığı bir davası vardır. Ancak o bu davası da dâhil olmak üzere hiçbir durumda başkalarından bunu talep etmez. Yine o, kendisi veya amaçları uğruna, birilerinin adanmasını istemez. Herkesin kendi hayatını yaşama, kendi doğruları peşinde koşma ve kendi hayallerini gerçekleştirme hakkının olduğunu bilir.
ERDEMLİ İNSAN, ÖZGÜRLÜK VE YASAKLAR: Erdemli kişi kendisi için olduğu gibi en yakınlarından başlamak üzere gerçek bir özgürlük iklimi oluşturur. Bu iklimi, kendisine bir saygısızlık veya kendisini yok sayma gibi görmez. Tersine erdemli kişi, çevresinde kim varsa onların daha iyi, daha nitelikli olmalarını ve eğer varsa yeteneklerini daha iyi kullanmalarını ister. Çevresindekilerin kendisine ‘kayıtsız şartsız itaatini isteme’ gibi hastalıklı bir tavır içerisinde değildir. Kendisini, çevresindekiler her dediğine ‘Peki’ dediğinde iyi hissetme gibi sorunlu bir yapıya sahip değildir. Erdemli kişi, çevresindekilere anlamsız yasaklar da koymaz. Eğer bir yasak koymuşsa bu da kendisi ve kendi çıkarı için değil, kime yasak konulmuşsa onun iyiliği içindir. O kişi, o anda bile bunun kendi iyiliği için olduğunu bilir.
ERDEMLİ İNSAN VE KAZANÇ İLİŞKİSİ: O, helal ve haram ölçülerinde son derece dikkatlidir. Hakkı ve emeğinin karşılığı olmayandan uzak durur. Sade bir hayata taliptir. Zengin de olsa kanaatli ve iktisatlı yaşar; israftan, aşırı tüketimden, gösterişten uzak durur. Bu yolla kendini ve çevresini rahatlatır. Ölçüyü ve tartıyı doğru dürüst yapar. Ticaret hayatı son derece ilkelidir. İş hayatının her alanında, doğru iş yapmakta titizlenir. Haramın farklı yol ve yöntemlerle hayatlarına girmesine izin vermez. O, kendine yetecek kazancı elde etmek için uğraşırken başkalarının da kazanmasını istemeyi içeren ‘doğru iş’ ilkesine sahiptir. Başkalarını yok ederek yaptıkları işte ‘tekel’ olmaya, tekel olarak piyasayı kendilerine mecbur etmeye çalışmazlar.
ERDEMLİ KİŞİNİN -MÜSLÜMANSA- İSLAMA YAKLAŞIMI: Erdemli kişi aynı zamanda iyi bir Müslüman’dır. Bu yüzden o asla ‘İslam, beni olduğum gibi kabul etsin.’ demez, ‘Ben, İslam’ı olduğu gibi kabul ettim.’ der. ‘İslam, benim şartlarıma uysun.’ demez, ‘Ben İslam’ın tüm şartlarına uyacağım.’ der. Bukalemun gibi ‘Değiştirdiğim her renk Allah’ın boyası sayılsın.’ demez, ‘Allah’ın boyasına razıyım.’ der. Bundan sonra da Kitabında üstüne vazife kılınmış şeylerle ilgili olarak sözlerinde ve hayatında ‘fakat, ama, lakin, ancak’ gibi önceki görüşü işlevsiz kılacak hiçbir bahane kelimesine meyletmez. Allah’ı duymamaya kararlı, şeytanla barışık kitleler hatırına hiçbir doğrusunu değiştirmez. O, hayatı dolduran tüm eylemleri kulluk/ibadet olarak görür. Çünkü Kitabında ‘Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’ (Zariyat, 51/56) ayetini okuduğunda yaratılış gayesini anlamıştır. Bilir ki Yaratıcının buyruklarının içerdiği ve önerdiği ilkelerin ahlaki eylem ve davranış olarak içselleştirilmesi ERDEMdir.‘İnanıyorsanız üstünsünüz.’(Âl-i İmran, 3/139) ayetinin içerdiği anlamı, ‘Madem inandığınızı söylüyorsunuz öyleyse her anlamda üstün bir kişi olmaya çalışın.’ şeklinde anlar. Yoksa bilir ki üstünlük özellikleri insanların üstüne serpilmeyecektir.
ERDEMLİ İNSAN VE ÖLÜM ALGISI: Hayatın, geçirilmesi gereken bir süreç olduğunu, yaratılan her varlığın yaratılış ilkesi olan ölümün geleceğini bilir. Ölümün sonrasıyla ilgili olarak ilahi bilgi yoluyla öğrendikleri, onun dengeli bir hayat yaşamasına neden olur. BİR GÜN HERKES BURALARDAN GİDECEKTİR. Bu nedenle erdemli insan için ölüm düşüncesi; bencilleşmemenin, biriktirdikçe biriktirmemenin, başkalarını düşünerek yaşamanın, dengeye gelmenin, haddini bilmenin, edepli yaşamanın en önemli sebebidir. Çünkü o bilir ki: ‘Her can ölümü tadacaktır.’(Ankebut, 29/57) sözü ona söylenmiştir. Yani o, bir gün bir yere döndürülüp götürüleceğini bilerek yaşar.
SONRAKİ SÜREÇ: Tüm bunlardan sonra denilebilir ki bir kişi ne kadar erdemli olursa o kadar Müslümandır. Bu nedenle dünya üzerinde adı ‘MÜSLÜMAN’ olup kendi başka durumda olanlar olduğu gibi, adı herhangi bir söz olup ‘MÜSLÜMAN’ özelliklerine sahip olan kişiler de vardır. Bu süreç şöyle değerlendirilecektir: ‘De ki: "Herkes kendi şakilesine/ niteliklerine/kişiliğine göre iş yapar. Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir.’(İsra, 17/84); ‘Biz herkesin kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. Nitekim kıyamet günü onun önüne, her şeyi kayıtlı bulacağı bir sicil koyacak: Oku sicilini! Bugün kendi hesabını görmek için sen sana yetersin (diyeceğiz)’(İsra, 17/13,14). Yani en özet biçimde: ‘İnsana ancak çalıştığı vardır.’ (Necm, 27/39). Bu nedenle ‘Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.’(Ahkaf, 46/13). İŞTE BUNLARA ERDEMLİ İNSAN denir. Yaratan, insana erdemlilerden olacak bilgiyi yaratırken akıl vererek daha sonra da buyruklarını göndererek öğretmiştir. Gerisi de insanın isteği ve çabasına kalmıştır.
KUDÜS BASIN AÇIKLAMASI
AHVAL BUNDAN İBARET
MEVA
ERDEMLİ İNSANIN ÖZELLİKLERİ
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ